mustafamutlu
 
  ANA SAYFA
  MASONLUK
  VATAN HAİNLERİ
  => İSMET İNÖNÜNÜN GERÇEK YÜZÜ
  => FETHULLAH GÜLENİN GERÇEK YÜZÜ
  => CEMAATİN ARKASINDA CIA VAR!
  Gazete
  Anketler
  İletişim
İSMET İNÖNÜNÜN GERÇEK YÜZÜ
BU satırları yazarken kendime dedimki bu adam gerçekten türkmüydü?,hatta müslümanmıydı?.İsmet Paşa TÜRK SİYASİ TARİHİ'nde ibretle incelenmesi gereken sinsi bir yaratıktır!.. Aslında biz İSLAMİYET gereği "ölünün arkasından konuşma"yı sevmeyiz... Ne var ki, İsmet Paşa'nın verdiği zarar ölmesiyle sona ermemiştir... O, hâlâ ülkemizi etkilemekte, onun politikası TÜRKİYE'de "atatürkçülük" sanılmaktadır!........................................................ Bu yanlışa son vermek, ancak İsmet Paşa'yı iyi tanımakla mümkündür!.. Yazımız bu amaçla hazırlanmıştır............... Bu kişinin doğum yerinden, siyasi niyetlerine kadar her şeyi yanlış anlatılmış, yanlış öğretilmiştir!.. 1884-1973 arasındaki uzun ömrü boyunca hep yanlış saflarda yer almış, büyük hatalar ile TÜRKİYE'yi sıkıntıya sokmuş; fakat hep kahraman, hep başarılı, hep akıllı tanınmıştır!......................................................... İsmet Paşa Malatyalı bilinir!.. seçimlere hep oradan katılmıştır. Hatta oraya heykeli bile dikilmiştir!.. Ama Lozan görüşmeleri sırasında Rıza Nur'a itiraf ettiği gibi, BİTLİSLİ'dir!.. Malatya ile ilişkisi, babasının orada "mahkeme başkatipliği" yapmasından ibarettir!..................................................................... İsmet Paşa'nın anası ve babası hakkında açık bilgi yoktur... Şevket Süreyya, annesini Deliorman Türkleri'ne bağlar. Babasının da Bitlisli Kürümoğlu soyundan gelme halis TÜRK olduğunu ispata çalışır, ama zorlama olduğu her cümlesinden bellidir... Ama ne anasının, ne de babasının ailesine ait herhangi bir resim, belge gösteremez... İsmet'in ailesi Malatya'da "Haçikler" diye tanınırdı... Bilindiği gibi "Haçik" kelimesi, Ermeniler'in kendilerine verdikleri addır!.......................................................... Yine Rıza Nur'a "Bitlis'te TÜRK var mı?" diye sormasından, kendisini TÜRK saymadığını çıkartmak zor değildir!..(Bak Milli Kıyam, Dr. Rıza Nur) Konuşurken hep ecnebiler gibi TÜRKYA derdi!.. TÜRKİYE kelimesine dili dönmezdi! İsmet 1907 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girmiş ve Cemiyet'in diğer üyeleri gibi masonluğa bulaşmıştı... Bilindiği üzre, Cemiyet üyesi olup ta mason olmayan tek kişi MUSTAFA KEMAL'di!.. Kendisi 1909 yılındaki 2. Kongre'de "Cemiyet'in masonlukla ilişkisinin kesilmesi" talebinde bulunmuş, ancak bu teklifi rağbet görmemişti. MUSTAFA KEMAL'in o tarihten sonra Cemiyet'le de rabıtası zayıflamıştır... Ancak nedense İsmet'in masonluğu bugün Masonlar tarafından da kabul edilmez... Daha doğrusu birileri bu gerçeği saklar!.. Çünkü İsmet, bilhassa 2. Dünya Harbi'nden sonra, tamamen BATI'ya çalışmış biridir... Onu deşifre etmek istemezler!....................................................................................................... İsmet Paşa'nın en bariz özelliği "çabuk tavır değiştirebilmesi"dir... Buna açık tabiri ile DÖNEK denir. Ama bu dahi onun "meziyet"i olarak değerlendirilmiştir...................................................................................................................................... İsmet Paşa'nın 1. Cihan Savaşı sırasında hiç bir başarısı yoktur!.. Cihan Savaşı'ndan sonra da hızlı AMERİKAN MANDACISI'dır!.. MUSTAFA KEMAL'in Şişli'deki evinde yapılan müzakerelere katılmazdı... Anadolu'ya sonradan geçenlerdendir... Erzurum kongresi sırasında bile İstanbul'da idi.(23.7.1919) Bahanesi de o tarihte yeni evlenmiş olmasıdır... Karısının koynundan çıkıp gidememiştir!..MUSTAFA KEMAL ülkeyi kurtaracak çareler peşinde koşarken o, Kâzım Karabekir'e "Ağa olup çiftçilik yapmayı" teklif etmişti!.. (Ş.S. Aydemir, 2. Adam 1.Cilt, sf.127) İsmet Paşa MİLLİ MÜCADELE'nin başarı ihtimalinin arttığını görünce, "mandacı"lıktan vazgeçip, "kuvva-yı milliyeci" olma yolunu seçmiştir... ANADOLU'ya esas geçişi 9 Nisan 1920'dedir. O tarihten itibaren de MUSTAFA KEMAL'in bir numaralı dalkavuğu kesilmiş, onun hiç bir sözünden çıkmamıştır... Daha doğrusu, "çıkmıyor" görünmüştür!.. Ancak bunu öyle ustaca yapmıştır ki, dalkavuklardan tiksinen ve onları yanından hakaretlerle uzaklaştıran ATATÜRK, son dönemlere kadar bunun getirdiği zararın farkına varmamıştır!.. İsmet Paşa nerede kudretli ve değerli birini görürse, hemen onu tepelemeye kalkardı... İşin kolayını da bilirdi. Rakibini ATATÜRK'e onun şahsi düşmanmış gibi gösterir, onu aldatırdı!.. Böylece çok sayıda değerli insanı ATATÜRK'ün yanından uzaklaştırmış, rakipsiz kalmaya çalışmıştır... Bütün bu marifetlerini ilerde teker teker işliyeceğiz. İsmet Paşa, yüzüne karşı son derece bağlı göründüğü ATATÜRK'ün arkasından dolap çevirmekten de geri kalmamıştır... Kendi menfi düşüncelerini ATATÜRK'ün samimi dostlarına mal ederek kabulunü sağlamış, hatalarını onların üzerine atarak hem suçlanmaktan kurtulmuş, hem de ATATÜRK'ün yalnız kalmasına yol açmıştır... Maalesef ATATÜRK uzun süre bunun da farkına varamamıştır. Vardığında, neye karar verdiğini ilerde belirteceğiz. İsmet Paşa sinsi yaklaşımı ile ATATÜRK'ü bazı konularda etkilemeyi başarmış ve onun, yankıları hâlâ süren bazı hatalar yapmasına sebep olmuştur.................................................................................................................................................. O, "inönü" soyadını bile haketmeden almıştır!.................................................. İsmet ne 1. İnönü Savaşı'nı, ne de 2. İnönü Savaşı'nı kazanmıştır!.. Ne de Lozan'da başarı elde etmiştir! Onun hakkındaki bütün efsaneler Cumhurbaşkanlığı döneminde (1938-1950) çıkarılmıştır. İsmet bu dönemde kendisi aleyhindeki bütün belge ve kayıtları da imha ettirmiştir!. O sadece hata üstüne hata yapmış, ama talihin garip bir cilvesi sonucu, hep son anda başkalarının gayreti ile kazanılan zaferin, başarının üstüne oturmuştur!........................................................................................................................... MUSTAFA KEMAL, ANADOLU'nun işgaline direnen grupların başına kolay geçmişti ama, kısa bir süre sonra çevresinde kendisine ayak uydurabilecek fazla adam olmadığını görmüş; hele savaş ciddiyet kazanınca sürekli muhalefet ile karşılaşmıştı................................................................................................................................................................... Vatanperver ama ne yapacağını bilmeyenler, memleketi batırmış olan İttihatçılar, çeteciler, Bolşevikliğe özenenler; İngiliz, Fransız, Amerikan mandacıları, MUSTAFA KEMAL'in başına geçtiği ekibi oluşturan kişilerdi... Bunların arasında kendisine bağlı ve tam olarak güvenebildiği pek az insan vardı......................................................................................................... İşte bu yüzden İsmet Paşa, ANADOLU'ya geçtiği andan itibaren koyunun olmadığı yerde "Abdurrahman Çelebi" olmuştur!........................................................................................................................................................................ 1. İnönü Zaferi diye bir şey aslında yoktur... Tamamen İsmet Paşa'nın Cumhurbaşkanı olmasından sonra uydurulmuş, hayali bir meydan muharabesidir... Eğer olsaydı, "Siz aynı zamanda milletin makus talihini yendiniz" telgrafı o savaşta çekilirdi!.. O tarihlerde Yunanlar ile meydana gelen çatışmalar da, aslında başkalarının gayreti ile kazanılmıştır. Ali Fuat Paşa, MUSTAFA KEMAL'in emriyle Moskova'ya gidip, Sivastapol'daki 5 milyon mavzer fişeğini alıp, kaçakçılar vasıtasıyla 24 saatte Sakarya Nehri ağzına taşıtmıştı. Eğer Ali Fuat Paşa bu cephaneyi yetiştirmeseydi, Yunanlar tüfeklerini omuzlarına asıp istedikleri yere gidebilirlerdi... Çünkü ordumuzun atacak mermisi yoktu!.................................................................................................................. Mermiler oradan kağnılarla cepheye yetişmiş, 2 gün sonra 1. İnönü Savaşı diye bilinen çatışmalar başlamıştır!.. Ama İnönü ovasında iki büyük ordunun kıyasıya döğüşmesi gibi bir şey olmamıştır. (9.1.1921) Bu savaş NUTUK'ta 2-3 cümle ile geçiştirilmiştir. .................................................................................................................................................. İsmet bey, Çerkez Ethem'i tepeleme konusunu kafasına öyle takmıştı ki, Bursa'daki Yunan kuvvetlerine karşı sadece bir piyade tümeni bırakarak, iki piyade tümeni ve bir süvari tugayını Kütahya yönünde toplamıştı... Uşak'ta bulunan Yunan ordusunun karşı da yalnız bir tabur bırakarak iki piyade tümeni ve yedi süvari alayını yine Kütahya'ya çekmişti. Türk güçlerinin birbirine girmesi üzerine Yunan generali Meneta, Çerkez Ethem'in işini kolaylaştırmak üzere 4 günlük mütareke aktetti... Bu suretle serbest kalan Ethem'in güçleri Gediz'e giren İsmet Paşa'nın askerlerine saldırdı. (8.1.1921) Yunan ordusu dinlenirken, İsmet Bey'in iki tümeni bozularak Kütahya'ya doğru çekilmeye başladı... Çerkez Ethem onları kovalarken Yunan uçakları da durumu fırsat bilerek İsmet'in ordusunu bombalamaya girişti... İsmet Bey ancak Alayurt, Kütahya dolaylarında sırtını demiryoluna dayıyarak ve taze kuvvetler alarak bir savunma hattı kurabildi... Ethem ise geceden yararlanarak 150 kişilik bir süvari birliğini İsmet Bey savunma hattının arkasına geçirmişti... Çatışma sürdükçe İsmet Bey'in birliklerinden Ethem saflarına sığınanların sayısı arttı. Aynı gün öğleden sonra İsmet Bey'in askeri talihi parlamadan sönmek üzere iken, Rafet Bey'in süvarileri yetişti... Çerkez Ethem'in sağından ve arkasından saldırdılar. Ancak kurt bir savaşçı olan Ethem bunu düşünmüş, tedbirini almıştı... Rafet Bey'in güçlerini püskürttü. İşte bu sırada Ethem'in Yunan güçleri karşısında bıraktığı taburdan haber geldi... Uşak ve Bursa'daki Yunan birliklerinin İnönü'ye doğru saldırıya geçmişlerdi... İsmet onların önünü açık bıraktığı için fırsatı değerlendirmek istiyorlardı!.. Çerkez Ethem bunun üzerine İsmet'le uğraşmayı bırakıp Gediz yönüne çekildi... İsmet bir kere daha paçayı kurtardı!.. Çekilen Ethem güçlerini savaşmadan takibe başladı... Bu arada Yunan birliklerinin İnönü'ye doğru yürüdükleri haberini aldı. Aklı başından gitti!.. Çünkü hemen bütün ordu Ethem'in peşinde ve Gediz civarında idi... Eğer Yunan ordusu hızlı bir yürüyüş temposu tutturursa, İnönü'ye varır, Eskişehir'i ele geçirebilirdi!.. Böylece Ankara yolu onlara açılmış olurdu! İsmet, bunun üzerine yine karar değiştirdi... Kestirmeden gidebilmek için yazın bile üstü karlarla örtülü Murat Dağı'nı dolaşarak İnönü'ye inmeye karar verdi... Türk askerleri toplarla, bütün ağırlıklarla 18 saatlik zorlu bir yürüyüşle menzile vardıklarında, düşmanın henüz gelmemiş olduğunu görerek sevindiler... İsmet'in düşman önünde bıraktığı 24. Tümen gibi küçük kuvvetlerin direnmesi ve yavaş yavaş gerilemesi, Yunan ordusunu engellemiş, Türk birliklerine zaman kazandırmıştı!..................................................................................................... Türk ordusunda 8.500 er, 417 subay, 6.000 tüfek, 18 hafif, 48 ağır makinalı tüfek, 28 top vardı... Arkadan gelen bazı taburlarla asker sayısı biraz daha arttı. Yunan ordusunda ise 15.816 er, 427 subay, 12.000 tüfek, 270 hafif, 80 ağır makinalı tüfek ve 72 top vardı. Yunanlar İnönü yönündeki ilk saldırıyla birlikte önemli bazı tepeleri ele geçirdiler... Albay İsmet Bey'in yürüyüşü engellemek için yaptığı saldırılar etkisiz kaldı. Durumu Ankara'ya bildirdi... Mustafa Kemal hemen müdahale ederek cepheyi belirli bölgelere ayırdı. Orta cepheyi zayıf bulduğu için bir alay daha gönderdi. Düşman Çerkez Ethem'i bertaraf edince, kolayca Eskişehir'e gireceğini ve Ankara yolunu açacağını sanmıştı... Ama avurtları çökmüş, soğuktan parmakları mosmor kesilmiş Anadolu çocukları oldukları yerlere mıhlandılar ve düşmanın ilerlemesine fırsat vermediler!.. Ne varki, İsmet'in tanzimiyle orta cephede zayıf kalmış birlikler yoğun sisten düşman askerlerinin kendileriyle kanatlar arasına sızdığını farkedemediler ve birden Türk ordusunun sağ ve sol kanadı arasındaki bağlantı koptu!... Durum ancak sis kalkınca farkedildi... Bunun üzerine İsmet Bey ÇEKİLME emri verdi!.. Yunan kuvvetleri bizim askerlerin İnönü ovasında bıraktığı siperlere girdiler, ancak yeni savunma hattına saldıramadılar... Onlar da yıpranmıştı!.. 8 Ocak'ta çatışmadan çekinen İsmet, 11 Ocak 1921'de RİCAT(geri çekilme) emri vermeye hazırlanıyordu ki, güneş doğduğunda Yunan birliklerinin çekilmekte olduğunu gördüler!.. Düşman daha fazla savaşmaktan vazgeçerek, ölülerini, bir kısım silah ve malzemeyi harp sahasında bırakarak batıya doğru harekete geçmişti!.. Bu bakımdan eğer bir "zafer" varsa, bu zafer İsmet Bey'e değil; cephane yetiştiren Ali Fuat Paşa'ya, Karadeniz takalı denizcilere, kağnılı köylülere, o soğukta çıplak ayak düşmana direnen 24. tümene ve isimsiz askerlere, ve yetişip İsmet'i Çerkez Ethem'in elinden kurtaran Rafet Bey'e mal edilmelidir. Ama acaba Çerkez Ethem gibi değerli bir insanla ordusu, Yunan savaşının en kritik günlerinde silahla bertaraf edilmese, kendisi Yunan kollarına itilmese, olmaz mıydı?.. Başka bir çare yok muydu? Hasan İ. Dinamo böyle bir sonun Ethem'in kardeşi Reşit Bey ve İsmet Bey tarafından hazırlandığını, birinin Ethem'i isyana, ötekinin çaresizliğe ittiğini söyler... Hele İsmet'in Çerkez Ethem kuvvetleri Yunan ordusu ile savaşırken onlara arkadan saldırması, topa tutması anlaşılmazdır. Savaştan sonra Rafet Bey'in takibe başladığı Çerkes Ethem, ağabeyi Tevfik Bey'in 300 adamıyla Yunan'a sığındığını öğrenince, sarsıldı... Kendi adamlarını serbest bıraktı... Bilinmeyen bir yöne doğru gitti. Bu arada Yunanistan'da seçimler oldu... Kralı sürmüş olan Venizelos'un partisi yenildi, kral ülkesine geri döndü... İngilizler'in desteğini alan Yunan ordusu bir daha taarruza geçti. 2. İnönü savaşı başladı (23.3.1921). Güçlendirilmiş Yunan ordusunda 41.1150 tüfek, 750 ağır, 3134 hafif makinalı tüfek, 220 top ve 2.000 kılıç vardı... Bizde ise 30.108 tüfek, 235 ağır, 55 hafif makinalı tüfek, 102 top ve 4.000 kılıç vardı. Savaş 7-8 gün sürdü... TÜRK ordusu sürekli savunmada kaldı, elindekini korumaya çalıştı... Karşı saldırılar ancak düşman ilerlemesini durdurmak amacıyla yapılıyordu... İki taraf ta iyice yıprandı. İsmet Bey Yunan ordusundaki durgunluğu bir genel saldırı hazırlığı diye yorumlıyarak TAM RİCAT emri verdi ve bu kararını 31 Mart'ta Ankara'ya telgrafla bildirdi!.. Telgrafı yemek yerken alan MUSTAFA KEMAL, "Okumaya gerek yok, savaşı yitirmişiz!" dedi. Oysa aynı anda Yunan ordusu da savaştan bıkmış, yenemiyeceğini zannederek geri çekilmeye başlamıştı!.. O sırada cephede, ÖN SAFLARDA olan BİR SUBAY, Yunanlıların çekildiğini görüp, İsmet Paşa'ya haber göndermiş, "Aman geri çekilme emrini geri alınız!. Birlikleri ileri sürün, çünkü Yunan çekiliyor!" dedi. İsmet gene tereddüt etti.. Ama sonunda buna uydu ve böylece "zafer" kazanılmış oldu!.. İsmet Bey 1 Nisan günü çektiği telgrafta şöyle der: "Saat 6:30'da Metristepe'den gördüğüm durum: Artçı olduğu sanılan bir düşman müfrezesi sağ kanat grubunun saldırısıyla gayrımuntazam çekiliyor... Düşman savaş meydanını silahlarımıza bırakıyor..." Sanki silahlarıyla bir şey yapmış gibi!.. Görüldüğü gibi, 2. İnönü Zaferi de haksız yere İsmet'e mal edilir.. Refet Paşa'ya göre, İnönü zaferinin gerçek kahramanı CEPHEDEKİ O SUBAY, yani MİRALAY FETHİ BEY'dir... ATATÜRK'ün adına çekilen "Siz yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz" telgrafı, bu kahraman askere gönderilmeliydi!.. Bu konuyu Yakup Kadri şöyle anlatır: -" Refet Paşa bir gün bana, "İnönü Zaferi münasebetiyle İsmet'i bir milli kahraman mertebesine çıkaran makalenizi okudum. Çok şairane idi, fakat hakikatle hiç bir alakası yok!" demişti." "Ben de "MUSTAFA KEMAL PAŞA'nın çektiği telgraf ta mı şiirden ibaret?" diye sordum." "Refet Paşa kahkahalarla güldü: " O telgrafı yazanın sizin edebiyat arkadaşlarınızdan biri olduğunu bilmiyor musunuz?" dedi.".......................................................................................................................................................................................................... "Şaşkınlığım, Refet Paşa'nın başka bir sözüyle arttı: "Hem o telgrafta bir ADRES YANLIŞLIĞI var!. İNÖNÜ ZAFERİ'NİN GERÇEK KAHRAMANI MİRALAY FETHİ BEY'e gönderilmeliydi!.." "Zira ilk ağızda bir hezimete dönmek üzere olan bu muharebe, son dakikada o fırka kumandanının aldığı insiyatif ve sarfettiği gayret sayesinde kazanılmıştır!" Yıllar sonra, Garp Cephesi Harekat Dairesi Başkanı Kurmay Albay Tevfik Bıyıklıoğlu'nun yazıları da, bu ifadeyi doğrulamıştı... MİLLİ MÜCADELE Kahramanlarından Kılıç Ali de hatıralarında olayı naklederken, MUSTAFA KEMAL’in telgrafı "Sen bir şeyler yaz" diyerek Hamdullah Suphi’ye verdiğini, yazılanların tamamen o şahsa ait ifadeler olduğunu anlatır. 2. İnönü Muharebesinden sonra Garp Cephesi kuvvetleri 15 piyade ve 4 süvari tümeni gibi muazzam bir kuvvete yükseltilmişti... İsmet "paşa" olmuş, ancak yüklendiği bu büyük vazifenin önünde şaşırmış, ve aldığı yanlış savunma tedbirleriyle ordusunu, tekrar toparlanan düşman ordusu karşısında adeta baştan muvaffakiyetsizliğe mahkum etmişti!.. Nitekim Yunan Kralı'nın İzmir'i ziyareti ve verdiği destekle 80.000 kişiye ulaşan Yunan ordusu Bursa'ya girdi... Hemen ardından Kütahya-Eskişehir-Afyon cephesinde, ALATAŞ'da ağır bir yenilgi aldık!.. Bu mağlubiyet İsmet'in saplantısındandır!.. Yunan'ın tekrar İnönü'den saldıracağı hesabına göre askeri düzen aldı, siper kazdırıp tahkimat yaptı. Halbuki bu savaştan 2 ay önce Temps gazetesinde General Delarcl adında bir Fransız çok açık şekilde, "Yunanlılar büyük bir hücum yapacaklar!.. Böyle büyük bir hücum için silah, cephane ve erzak gereklidir. Bunun için muhakkak hücumu Afyon'dan yapacaklardır... Çünkü İzmir'den oraya tren var," diye yazmıştı. İsmet, Afyon yönünden taarruz başlamasına rağmen bunu aldatmaca sandı... Güneyi boş bıraktı... Solda Deli Halit Paşa, onun sağında Albay Nazım'ın kuvvetleri vardı, hepsi kırıldı... Ancak 5 gün dayanabildiler. İsmet yine de takviye güç göndermedi. Halbuki Fevzi Çakmak MUSTAFA KEMAL'e ve İsmet'e "saldırının Afyon üzerinden olacağını" söylemişti... Albay Nazım şehit düştü. HACI BAYRAM'a gömüldü... Nazım'ın sağında Çolak Kemal'in kuvvetleri de kırıldı. Kendisi zor kaçtı!.. Neden sonra İsmet uyandı, ama gene bir hata yapıp birlikleri mağlubiyetin üzerine gönderdi, sanki onlar da yenilsin diye!... Halbuki saldıran Yunan'ın soluna yüklenmesi gerekirdi. Gerçekte ALATAŞ muharabesinde 13 fırkamız hiç çarpışmamış, oradan oraya koşturup durmuştur!.. Yunan ordusu 5 fırka ile zafer kazanmıştır... Eğer İsmet saldırıda ısrar etseydi, o ordu da yenilir, elimizde hiç kuvvet kalmazdı!.. Bereket bundan çabuk vazgeçip TOPYEKÜN ÇEKİLME emri vermiştir!.. (25.7.1921) Savaşın başında strateji hatası yapan komutan felakettedir!. Çünkü bu hata savaş sonuna kadar sürer. Bu savaşta askerlerimiz öyle bir kaçtılar ki, köprüleri demiryolunu bile imha edemediler... Oralardaki sığır ve koyun sürülerini sürüp getiremediler... Bu yüzden Sakarya Savaşı'nda Yunan hem kolay asker sevketti, hem de beslendi... Bu sürüler olmasa Sakarya'da 20 gün duramazlardı. Oysa Yunanlar Sakarya'dan kaçarken, tren hattını hallaç pamuğu gibi atmışlardı da, aylarca tamir edememiştik. Demekki, KOMUTAN her ihtimali gözönünde bulundurup, mutlaka bir RİCAT PLANI da yapmalıdır. İsmet'in bu savaştaki hatası Divan-ı Harp'lik, hatta idamlıktır!..Üstelik Sakarya'ya varınca, "gösterilen mevzide durmadılar" diye iki teğmeni idam etmiştir... Halbuki bütün ordu, bütün komutanlar kaçmıştı. İsmet'in bu mağlubiyeti üzerine hakkında bir araştırma komisyonu kurulmuş, ancak o "MUSTAFA KEMAL'in emirlerini uyguladığını" söyliyerek kurtulmuştur!.. Ne var ki, savaşta insiyatif komutandadır... Gerektiğinde emirlere karşı gelerek orduyu kurtarmakla görevlidir. Kaldı ki, o dönemin kurmay albayı Tevfik Bıyıklıoğlu'na göre, İsmet ancak MUSTAFA KEMAL'in direktifi ile ordusunu dağılmaktan kurtarabilmişti!.. Ayrıca Meclis'te İsmet'i Divan-ı Harb'e sevketmek istiyenler olmuş, MUSTAFA KEMAL İsmet'i korumak için kendini siper etmek zorunda kalmıştı... NUTUK'ta da bu mağlubiyeti geçiştirmiştir. Inkilab Tarihi kitaplarında falan "stratejik geri çekilme" diye yutturulmak istenir. Sabahattin Selek bu hezimetin sonuçlarını şöyle anlatır: "1921 Temmuz ayında TÜRK ordusu Kütahya-Eskişehir muharebelerini kaybederek SAKARYA gerisine çekilmiştir... Yunan birlikleri POLATLI'ya kadar gelmişti." "Ordunun büyük kayıplar ile SAKARYA gerisine çekilmesi, ANKARA'da gizlenmesi mümkün olmayan bir sarsıntı yaratmıştı!... 23.7-5.8.21 tarihleri arasında MECLİS'te gizli celseler, uzun toplantılar yapılmıştı... Fevzi Paşa, "Harp kanlı oldu. Ağır zayiata uğradık!.. ANKARA'yı bir hafta zarfında tahliye etmeye, hükümet merkezini KAYSERİ'ye nakletmeye karar verdik, " demişti... Cevabı Dersim meb'usu DİYAP AĞA verdi: "Efendiler, biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa döğüşerek ölmeye mi geldik?.." Kütahya-Eskişehir yenilgisi, kaybedilen topraklar ve şehirler, tehlikenin ANKARA yakınlarına gelmesi MECLİS'te sorumlu aranmasına yol açmıştı... Tenkitler MUSTAFA KEMAL PAŞA üzerinde yoğunlaşıyordu... Nihayet 5 Ağustos'da BAŞKUMANDANLIK kanunu çıkarıldı. Bu MAĞLUBİYET üzerine, Yunan kuvvetleri POLATLI'ya yaklaştığı için aileler KAYSERİ'ye gönderildi... Ancak erkeklerden Milli Eğitim BakanıHamdullah Suphi Tanrıöver ile Yunus Nadi dışında kaçan olmadı... Olsaydı,bütün MİLLET paniğe düşerdi!.. Çünkü 125.000 kişilik ordu dağılmış, geriye 25.000 kişi kalmıştı!.. İşte bu yüzden Meclis'te 1921 yılından sonra bir "İsmet Paşa" alerjisi yaşanmış, bunun da zararı onu yanından ayırmayan ATATÜRK'e olmuştur!.. İsmet'in bütün askeri hayatı MAĞLUBİYET'le doludur!.. Herkesce meşhur korkusu ve evhamı bundandır!.. Bu MAĞLUBİYET Enver Paşa, Dr. Nazım, Kusçubaşızade Sami, Küçük Talat gibi İttihatçılar'ın iktidar sevdasını alevlendirdi... Hepsi Batum'a toplanıp TÜRKİYE'ye girmek ve MUSTAFA KEMAL'i devirmek için fırsat kollamaya başladılar... Ayrıca Rodinov komutasındaki Rus kuvvetleri de sınıra yığılmış, sözde onlara yardıma hazırlanmıştı. Bu tehlikeyi Sakarya Zaferi önlemiş, Enver TÜRKİSTAN'a gitmiştir. İsmet'e, bu mağlubiyetle sabep olduğu karışıklıklara rağmen, Sakarya Savaşı'nda görev verilmiştir. (23.8.1921) Gerçi MUSTAFA KEMAL, onun ALATAŞ MAĞLUBİYETİ'nden sonra cepheye koşmuş, İsmet'in "Garp Cephesi Komutanı" ünvanı fiilen kalkmıştı!... Yine de hiç bir başarısı olmamasına rağmen, Sakarya Zaferi'nden sonra TÜRKİSTAN'dan gelen üç kılıçtan biri ona takılmıştır!.. Ne Sakarya Savaşı'nda, ne de Büyük Taarruz'da en ufak bir rolü olmayan İsmet, Zafer'den sonra Mudanya Mütarekesi'ni yapmakla görevlendirildi... (9.10.1922) Orada kendisine İngilizler tarafından "Edirne ile birlikte Karaağaç'ı da alacağımız" söylenmiş, ancak gaflet gösterip bunu yazdırmadığı için, daha sonra Lozan'da belge ibraz edememiştir!.. (3) MUSTAFA KEMAL LOZAN'a önce İngilizce'yi çok iyi bilen, Hamidiye Kahramanı olarak yurt dışında da şöhreti olan Rauf Orbay'ı göndermek istemiş; fakat sonra İsmet'te karar kılmıştı... İsmet Paşa'yı göndermek için önce kendisini Dışişleri Bakanı yapmış, sonra heyete almıştı... Ancak İsmet, karşılaşacağı zorlukları bildiği için gitmek istememiştir. İsmet, Lozan'da da bir varlık gösterememiş, heyet başkanı olmasına rağmen doğru dürüst bir ekip kuramamış, daima evhamlarının kurbanı olmuştur... (4) Heyet Başkanı olarak Lozan'ı o imzalamıştır ama, Lozan da onun başarısı değildir!.. Zaten Lozan'ın bir başarı olup olmadığı da tartışılabilir. Görüşmeler sırasında diğer delegelerden gizli olarak MUSTAFA KEMAL ile haberleşir, ona yanlış bilgiler verirdi... Ne ATATÜRK'ün, ne Başbakan Rauf Orbay'ın, ne Meclis'in isteklerine uygun davranmazdı. Rauf Bey'in Lozan müzakereleri sırasında İsmet'e çektiği şu telgraf, ibret vericidir:.......................................................................... -" Murahhas Heyet'in Yunan tamiratı hakkındaki hareketi, Vekiller Heyeti'nin talimatına açıklıkla AYKIRI görülmüştür!.." "Müşgül vaziyette kalan Vekiller Heyeti milli menfaatleri düşünerek, bildirdiğiniz gibi "mühim meselelerin 3-4 gün içinde neticelenmesi" yolundaki kanaatin gerçekleşmesine kadar tutumunu değiştirmeyecektir!.." "Önceki telgraflarımızda da bildirdiğimiz gibi, diğer meselelerde de fedakârlığın KAT'İYYEN mevzu-u bahs olamıyacağı tabiidir!" İsmet bu uyarıya da uymadığı gibi, Vekiller Heyeti'nin tutumunu "93 Harbi'ndeki Osmanlı Bakanlar Kurulu"na benzeten ağır bir cevap vermiş, Rauf Orbay'ın Başbakanlık'tan istifasına sebep olmuştur!.. O tarihte Meclis, bilhassa muhalif "İkinci Grup"; değişen stratejik şartlara göre sınırlarda düzeltme yapılması, savaş tazminatı olarak Limni, Midilli, Sakız, Sisam gibi ANADOLU'ya yakın adaların alınması, q nüfusu TÜRK olan BATI TRAKYA'nın Yunanistan elinde bırakılmaması, Yunan ordusunun yaptığı tahribatın ödetilmesi, Hatay, Halep, Kerkük, Musul meselesi gibi hususlar üzerinde duruyordu... Bunlardan hiç biri elde edilememiştir!... Lozan sonuçları MUSTAFA KEMAL'e yakın "Müdafaa-yı Hukuk Grubu" tarafından dahi zor içe sindirilmiştir.... Halbuki LOZAN BARIŞI kolay kabul edilsin diye arada seçimler yapılmış, Meclis yenilenmişti!.. Rauf Orbay, Meclis'te LOZAN Anlaşması'nı savunan eski Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey'in "milletvekilleri huzurunda müdafaasını yaptığım bir muahedenin artık kusurlarından bahsetmekten kaçınırım" dediğini belirtir... Yunanlar'dan tazminat alamayışımız, MUSUL'u kaybedişimiz, BATI TRAKYA'da en azından ayrı bir devlet kurduramayışımız, Alman bankalarında müttefikler tarafından el konulan altınlarımızı alamayışımız, 12 milyon İngiliz altını ödediğimiz, ancak İngilizler tarafından el konulan 3 gemiyi alamayışımız, HİLAFET'e bağlı olması gereken HİCAZ bölgesinde söz sahibi olamayışımız bizce LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI'nın kusurlarıdır!.. Kaldı ki İsmet, orada heyetimizin kazandığı bazı haklardan, kendi cumhurbaşkanlığı döneminde vazgeçmiştir!.. Rauf Orbay, hatıralarında "İsmet Paşa'nın Lozan'dan çok değişmiş ve kibirli olarak döndüğünü, HİLAFET'in kaldırılmasında da büyük rolü olduğunu" anlatır... İsmet Paşa'nın 17.11.1922'de Muslim Standard gazetesine verdiği beyanatta, "TÜRK MİLLETİ İSLAM'IN KILICIDIR!.. HİLAFET, TÜRK MİLLETİ'NE EMANETTİR!.. Kanımızın son damlasına kadar HİLAFET'i tutup yaşatacağız" demesine rağmen; Lozan'dan dönüşünde tamamen aksi fikir ve kanaatle yaman bir HİLAFET düşmanı kesildiğini söyler... Bunun da "bazı düşman telkinlerine kapılışından ileri geldiğinin" anlaşıldığını belirtir!.. Ve şöyle devam eder:................................................................... - "İsmet Paşa LOZAN'da İngilizler'le bir nevi gizli arabuluculuk rolü oynayan İstanbullu meşhur Hahambaşı Hayim Naum Efendi'nin telkinleriyle HİLAFET'in artık ne şekilde olursa olsun TÜRKİYE'de dev***** müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu" fikrini tamamiyle benimsemiş bulunuyordu!.." - "İsmet Paşa kendisini "Avrupa politika alemini ve dünya ahvalini herkesten iyi anlamış ve bilmiş bir politika adamı" olarak tanıtmak becerikliliğini, MUSTAFA KEMAL PAŞA da dahil olmak üzere herkese kabul ettirmişti!.." - "Bunu böyle kabul edişimiz, bizim GAFLET'imiz olmuştur! Zira MUSTAFA KEMAL PAŞA da, ben de, KARABEKİR ve ALİ FUAT PAŞALAR da, diğer bir çok arkadaşlar da yıllardanberi çeşitli vazifelerle gidip gelerek, dillerini bildiğimiz, matbuatını ve neşriyatını da yakından takip ettiğimiz dış alemin ve bilhass Avrupa politikasının hiç te yabancısı olmadığımız halde; şimdi ömründe İLK defa gittiği Avrupa'da bir kaç haftacı kalan İsmet Paşa'ya " dünya ahvalini herkesten iyi bilen bir dış politika uzmanı" gözü ile bakmak gafletine nasıl düştüğümüzü anlamıyorum!" - "Büyük Millet Meclisi'ndeki ekonomi politik tahsillerini Avrupa'da yapmış, bu sahada ihtisas sahibi olmuş, muntazaman dünya ahvalini takip eden genç mebuslar bile, Lozan'dan dönen İsmet Paşa'yı dinlerken, ağzından çıkan her sözü mahz-ı keramet telakki edecek derecede tesiri altında kalmışlardı!.." Aslında ATATÜRK onun ne mal olduğunu bilirdi!... Bunun için görev vermek istemezdi!.. Ama İsmet ne yapar eder, diğerlerini ekarte eder, ATATÜRK'ü çoğu zaman kendine yönelmeye mecbur bırakırdı... Bu durumu en iyi Yakup Kadri anlatıyor: -" 1923'de Başvekil Rauf Orbay'ın Hariciye Vekili İsmet Paşa'yla arası iyice açıldı, Rauf Bey istifa etti... İsmet Paşa hâlâ Lozan'dan dönmemişti." "MUSTAFA KEMAL Meclis istirahat salonunda 5-10 mebusa "Kimi başvekil yapalım?" diye sormuştu... Yusuf Kemal Tengirşek "Lozan Muahedesi onun imzasını taşıyor, İsmet Paşa'yı yapın" dedi... Biz de destekledik." "MUSTAFA KEMAL, "Beni düşündüren sıhhi arızasıdır," diyerek sağırlığını ima etti... "Ben Fethi Okyar'ı münasip görüyorum," dedi... Aslında haklıydı. Çünkü Meclis'te 1921'den beri bir İsmet Paşa alerjisi" vardı." (5) İşte bu şartlar altında Fethi Okyar zafer sonrasının ilk başvekili oldu...(14.8.1923) Fethi Bey İsmet Paşa'yı Hariciye vekilliğinde alıkoydu... Ancak çok geçmeden Meclis içinde gene çekişmeler huzursuzluklar başgösterdi. Fethi Bey hükümetinin böyle iki ay gibi kısa sürede zaafa düşmesinin bir sebebi de, Başbakanlık'la Dışişleri arasındaki mizaç ve fikir uyuşmazlığı idi!..(6) Huzursuzluk Fethi Bey'in çekilmesi ile arttı.(27.10.1923) 1922'de Başvekil ve Vekiller Heyeti seçmek yetkisi Meclis'e verilmişti... Eğer bu hüküm o günlerde "Başvekil Reisicumhur tarafından, vekiller de başvekil tarafından intihap olunur, Meclis'in tasvibine arz olunur" şeklinde tadil olunmasaydı, hükümet kurmak mümkün olmazdı!.. (7) Bu tadilat, aslında CUMHURİYET'i ilan eden kanunun devamı idi... MUSTAFA KEMAL Cumhurbaşkanı olmuş, Meclis'te seçilemiyen İsmet'i kendi tensibi ile Başbakan yapmıştı... Bununla da yetinmemiş, Halk Partisi başkanlığını da Kasım 1923'de fiilen İsmet'e bırakmıştı!... İsmet Paşa o tarihten 1972'e kadar kesintisiz partinin başında kaldı... Bu erişilmez bir diktatörlük rekorudur... Kanuni Sultan Süleyman'ın 46 yıllık saltanatını aşar!.. Hüseyin Cahit Bey İsmet'i Tanin gazetesinde yazdığı bir makalede şöyle değerlendirmişti: -" İsmet Paşa'nın seciyesinde pek çabuk alevlenen VEHİMLİ ve KİNDAR bir zaaf farkedilmesi, herkeste hayal kırıklığı doğuracak mahiyettedir... MEMLEKET'i gerçekten sevmek, MEMLEKET menfaatleri uğrunda böyle ŞAHSİ HİSLER'in üstüne çıkabilmeyi istilzam eder!.." Yakup Kadri şöyle devam eder: -" İsmet Paşa iktidara geldi de ne oldu?...Meclis'te kaynaşmalar yatıştı mı?.. Ne gezer!..Bu sefer İsmet Paşa'nın bir POLİS REJİMİ kurduğu öne sürüldü." "Gerçi hücumların ön hedefi zamanın Dahiliye Vekili Ferit Tek Bey idi... Ancak asıl vurulmak istenen İsmet Paşa idi!.. Nitekim hücumlar Ferit Bey, Özel Kalem Müdürü'nün gazetelere düşen bir takım dolaşık işleri yüzünden istifasını verip, çekildikten sonra da devam etti." "Ortaya bir "Bağdat-Haydarpaşa Demiryolu" davası atıldı... Hükümet demiryolunun eskisi gibi Alman kumpanyasınının idaresinde bırakılmasını, milletvekillerinin çoğu millileştirilmesini istiyordu." "Nafıa Vekili Muhtar Bey bir vakitler Alman kumpanyasında çalışmış mühendis olarak, MİLLİLEŞTİRME tezini çürütmeye çalışıyordu... Bu hususta öyle gayret sarfediyordu ki, bütün Meclis'te onun Alman kumpanyası umum müdürü Mösyö Hugnen'in adamı olduğu söylentileri almış yürümüştü." İsmet Paşa'nın MUSTAFA KEMAL'den sonraki İKİNCİ ADAM, ve onun çevresindeki TEK ADAM olmak istemesi; Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet paşalar ile MUSTAFA KEMAL'in arasını bozmuş ve bu kişilerin bir tertibe girmelerine yol açmıştır... Bu kişiler etkili olabilmek için, orduyu ele geçirmeyi lüzumlu görmüşlerdir. Tam o günlerde MUSTAFA KEMAL asker milletvekillerinin ordu veya Meclis'ten birini tercih etmelerini istiyordu... Paşalar bu amaçla mebusluktan istifa ettiler. İsteklerine uygun olarak Kazım Karabekir 1. Ordu müfettişliğine, Ali Fuat paşa 2. Ordu müfettişliğine tayin edildi... 3. Ordu müfettişi Cevat Paşa ile kolordu kumandanı Cafer Tayyar da bu tertibe dahildi. Bir yıl sonra orduyu elde ettiklerine inanınca, istifa edip tekrar Meclis'e döndüler. Gerisini Yakup Kadri şöyle anlatır: -" Ali Fuat Paşa Konya'dan Ankara'ya dönüşünde Saffet Arıkan'a "MUSTAFA KEMAL ile görüşmek istediğini, bu hususta kendisine delalet etmesini" rica etmişti." "Biri Devlet Başkanı... diğeri Ordu Müfettişi... O zamanın Ankara'sı gibi avuçiçi kadar bir kasabada bir araya gelemiyor!. Bu mümkün değildi!." "Çünkü bir gün kimseye haber vermeden sinemaya gitmiştim de, ışıklar sönmeden biri kulağıma eğilip "Sizi köşkten arıyorlar" demişti!." "O günlerde Meclis'te dolaşan söylentiler, bunun İsmet Paşa'nın bir tertibi olduğu yönünde idi!.. Çünkü Ali Fuat Paşa, MUSTAFA KEMAL ile diğer paşaların arasını bulmaya azmetmişti!." "Bu kişilerin muhalefeti doğrudan GAZİ'ye değildi!.. Hepsinin emeli de GAZİ ile anlaşmaktı." "Böyle bir şey İsmet Paşa'nın işine gelir miydi?..GAZİ eski silah arkadaşları ile bir araya gelince, o "vazgeçilmez adam" vasfını kaybetmez miydi?.." "İşte böyle bir kuruntu içinde olan İsmet Paşa, MUSTAFA KEMAL ile Ali Fuat Paşa'nın buluşup uzlaşmalarını önliyecek tedbirleri almıştır!.." İşte İsmet böyle bir adamdır!..ATATÜRK'ün arkasından çevirdiği dümenler, onun ölümüne kadar sürmüştür!.. O, ATATÜRK'ün sürekli muhalefet ile karşılaşmasına, zaman zaman bocalayıp hata yapmasına sebep olmuştur!.. Yakup Kadri Terakkiperver Parti'nin MUSTAFA KEMAL'in karşısına çıkması olayını şöyle anlatır: -" Ulus (Hakimiyet-i Milliye) ve Cumhuriyet'te biz (Başbakan)İsmet Paşa'yı savunmakta idik, ama İstanbul gazetelerinin çoğu muhalefet saflarına geçmişti."(8) "Hücumlar sertleşmişti. Büyük Millet Meclisi, Fransız ihtilali erkanının birbirini bertaraf etmeye çalıştığı "Convention"ı hatırlatır olmuştu... Halk Fırkası'nda esaslı bir tasfiye şart görünüyordu." "Bir Akşam Çankaya'da yalnız partinin Merkez İdare Heyeti'yle gizli bir toplantı yapıldı... Her ağızdan birinin adı ortaya atıldı. MUSTAFA KEMAL PAŞA elinde kalem, yazıyordu... Birden durdu, 'Arkadaşlar, bu listeye göre tasfiye yaptığımız takdirde, biz Meclis'te ekalliyette kalacağız!." dedi!..." "Refet Bey ve arkadaşları "Saltanatçı, Hilafetçi, Cumhuriyet Düsmanı" olarak suçlandıklarında hepsi "Reddederim!" diye bağırıyordu!... Şu halde dava ne idi?..." "Dava, MUSTAFA KEMAL PAŞA'nın sadece İsmet Paşa'ya bağlanıp kalmaması, eski silah arkadaşları ile birleşmesi idi!.." "Sonunda muhalif gruptan Zülfü ve Feyzi Beyler çağrılıp dinlendi... Tam o sırada birisi Ali Fuat Cebesoy, Rauf Bey, Refet Paşa, ve Kazım Karabekir Paşa'nın Halk Fırkası'ndan istifa ettiklerini ve Cumhuriyetçi Terakkiperver Fırka'yı kurduklarını bildiren mektuplar getirdi!... Genel Başkan MUSTAFA KEMAL, 'Mesele kendiliğinden hallolmuştur,' dedi." Ama tabii hallolmadı!..Bu kişilerin amacı MUSTAFA KEMAL'i yıkmak değil, tam tersine onun çevresinde kenetlenmek iken; İsmet onları tasfiye etmiş oldu! Bir süre sonra İsmet Paşa hastalığını bahane edip görevini bıraktı... Onun kabinesinde görev almış olan Maarif Vekili Mustafa Necati, şu değerlendirmeyi yapar: -" Her yer haraptı!.. Barınacak sığınak bile yoktu... Evler yıkılmış, yollar geçilmez hale gelmişti. Halk en basit vasıtalardan bile mahrumdu!... El sanatlarını yürüten gayr-ı TÜRK nüfus ortada yoktu... Halk her şeyi DEVLET'ten beklemek mecburiyetinde idi!.. MİLLİ MÜCADELE devrinde halktan alınanların mevcudu tükenmişti!... Vergiler ağırdı, mükellefin bunları ödemesi zordu... Bir FASİT DAİRE içinde olduğumuzu görmemek mümkün değildi!.. Lozan'da elde ettiklerimizi de karşımızdakilerin hazmedemiyeceğinin idrakinde idik... Hükümetin istifası ani kararla ve daha çok Başvekil'in takdir hakkını kullanması ile oldu!" (Milli Mücadele Defteri) İşte bu sözler İsmet Paşa'nın her zaman yaptığı gibi, zoru görünce kaçtığının delilidir!..O, bu davranışı ile sadece beceriksizliğiniortaya koymakla kalmamış, kendisini Meclis'in temayülü hilafına Başbakan yapan MUSTAFA KEMAL'i de yüzüstü bırakıp gitmiştir!.. Yerine yine Fethi Okyar başbakan oldu... İsmet Paşa'nın bir daha dönmemesi mümkündü... TÜRKİYE gerçekten bu adamdan kurtulabilirdi. Ancak Fethi Okyar'ın Şeyh Sait İsyanı'ndaki umursamaz tutumu, ve olayın arkasındaki yabancı güçleri sezememesi; MUSTAFA KEMAL'i gene İsmet'e muhtaç etti!.. İsmet'in temkinli, evhamlı tavrı burada işe yarıyabilirdi. Zaten etrafında başka adam kalmamıştı ki!......................................................................................................................... Bu gelişmeleri de Yakup Kadri'den takip edelim:.................................................................................... -" Şeyh Sait Vakası denilen büyük silahlı gericilik hareketi Fethi Bey hükümetini gafil avladı."............................................. "Fethi Bey o geniş ve yığın halindeki ayaklanmayı, Doğu'da sık görülen dağ eşkiyalıklarından biri telakki etmişti... Bir kaç kıta jandarma ile bastırılacağını zannediyordu!.. Milletvekillerinin büyük kısmı da bu kanaatte idi."....................................... "Ama Heybeliada'da dinlendikten sonra dönmüş olan İsmet Paşa, durumu hiç te böyle değerlendirmiyordu... Ona göre isyan ordunun müdahalesini zaruri kılacak kadar vahimdi... Fakat bir türlü Fethi Bey'i uyaramıyordu."................................ "Bir gün Köşk'te GAZİ ile poker oynuyorduk... İçeri bir yaver girdi ve GAZİ'ye bir telgraf verdi... GAZİ çatık kaşla, "Götürün bunu Başvekil'e verin" dedi."................................................................................................................................................ "Fethi Bey telgrafa şöyle bir göz gezdirdikten sonra yavere geri verdi ve oyuna devam etti... ATATÜRK, "Şimdi bunu İsmet Paşa'ya götürünüz," dedi... İsmet Paşa aldı, okudu ve yerinden fırlayarak telaşla bir sigara yaktı!..".......................... "ATATÜRK bize dönerek "işte iki adam arasındaki fark... Şeyh Sait çeteleri Şemdinan'a gelip dayanmışlar!.." dedi... Yani durum sadece ciddi değil, tehlikeli idi!."............................................................................................................................... "Buna rağmen Terakkiperver erkanı ile Halk Partisi hizipçileri isyanın ordu kuvvetiyle bastırılmasına şiddetle karşı çıktılar... Aralarında Kazım Karabekir gibi paşaların bulunduğu bu grup "kardeş kanı dökülmesi"nden, "iç savaş"tan söz ediyorlardı... İktidar kanadı da çok ağır ithamlarla saldırıyordu." "Sonradan ATATÜRK'ün Nutuk'ta belirttiği gibi, Şeyh Sait isyanında muhalif gruptan bir çok kişinin parmağı olduğu, vesikalarla ortaya çıkıyordu!.."(9) "İşte İsmet Paşa böyle bir hengame sonucu, bir elinde Şark'taki ayaklanmayı ordu ile bastırma, diğer elinde de Takrir-i Sükun Kanunu, tekrar iktidara gelmişti!.." (3.3.1925) (10) Takrir-i Sükun ile Terakkiperver Fırka kapatıldı, gazeteler ve muhalifler susturuldu... İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Kel Ali epey adam astı... İsyan bastırıldı... Ancak bu olaylar paşalar ile GAZİ'nin arasını daha da açtı... ATATÜRK öldüğünde çoğu hala ona "küs" idi. İsmet hastalık bahane ederek görevden ayrılması ile tekrar Başbakan oluşu arasındaki kısa sürede ne yapmış ne etmiş, Meclis'te kendisine bağlı bir grup meydana getirmişti!.. Fethi Okyar bu konuda şu değerlendirmeyi yapar: -" LİDERLİK üzerinde GAZİ MUSTAFA KEMAL, söz götürmez OTORİTE idi!... FAKAT, kendisini hemen İsmet Paşa takip ediyordu!.. İki lider arasında başkaca kuvvet dengesi mümkün değildi!.. HALK FIRKASI içinde o günlerin söyleyişi ile MÜFRİTLER denilen grubun Hükümet Reisliği için tek adayı, İsmet Paşa idi..." (Üç Devirde Bir Adam) İsmet Paşa ise, bu şartlar altında geldiği iktidardan uzun süre gitmedi, ve sinsice ATATÜRK'ten sonraki ikbalinin temellerini attı... Doğu'da alınan tedbirleri ihmal ederek, bugüne kadar yansıyan Kürtçülük hareketini besledi. Bu iddiamız çok şaşırtıcı gelebilir... Ama gerçektir!.. MUSTAFA KEMAL, DOĞU ve GÜNEYDOĞU MESELESİ'ne büyük ehemmiyet veriyordu... Bölgede 30.000'i mavzer olmak üzere 160.000 silah toplanmıştı!.. Buradakiler fakirdi de, bunca silahı alacak parayı, mermiyi nereden buluyorlardı?.. (Bu soru, şimdinin de en önemli sorusudur.) Bunun için, isyan bastırılır bastırılmaz çıkarılan 1505 ve 1515 sayılı kanunlar çıkarıldı... Bölgedeki arazi istimlak edilecek, sonra TÜRK veya TÜRK KÜLTÜRÜ'ne bağlı göçmenlere tahsis edilecekti!.. Ayrıca isyana sebep olan 500 kadar ağa ve aşiret reisi de, batıya göç ettirildi... Bu kişiler Ermeniler'den kalan toprakların ve evlerin üzerine de oturmuşlardı!.. Topraklar ellerinden alınıp otoriteleri kaldırılınca, gerekli hukuki ve sosyal zemin hazırlanmış oldu... Artık o bölgenin her bakımdan TÜRKLEŞMESİ için hiç bir engel kalmamıştı!.. Ancak MUSTAFA KEMAL'in kafasında uğraşması gereken pek çok konu vardı... Bu meselenin teferruatı ile ilgilenemedi... Başbakan olan Mandacı İsmet te, bölgeye yerleştirilen Rumeli göçmenleri ile ilgilenmedi... Aradan yıllar geçmesine rağmen, Doğu'ya gidenlere tapu verilmedi... Batı'ya göç ettirilen ağalara ise, 1934 yılında geri dönme izni verildi!.. Bunlar, Medeni Kanun'un 639. maddesini çarpıtarak, Ermenilerin boşalttığı toprakları şahsi mülkleri haline getirdiler!.. 2510 sayılı kanunla da dağıtılmamış topraklarını geri aldılar!.. Neticede büyük ümitler ile doğuya yerleştirilmiş olan Rumelili göçmenler gruplar halinde Bursa yöresine kaydı. Rauf Orbay'a göre; İsmet "Paşa daha kuvvetli olmak, rakipsiz uzun süre iş başında kalmak hırsını tatmin için", karşısına çıkması ihtimali olan gerçekten dürüst ve idealist insanları bir punduna getirip MUSTAFA KEMAL PAŞA'nın yanından uzaklaştırıyordu!.. ATATÜRK, bir süre sonra İsmet Paşa'dan kurtulmak için onun karşısına Serbest Fırka ile Fethi Okyar'ı çıkartmaya çalıştı... (2.6.1930) Bu faaliyete girişirken, sanki geleceği görmüş gibi, şöyle demişti: - "Ben CUMHURİYET'i şahsi menfaatim için kurmadım!.. Hepimiz faniyiz!.. Ben öldükten sonra, ARKAMDA kalacak bir İSTİBDAT MÜESSESESİ'dir!..Ben ise, MİLLET'e miras olarak bir İSTİBDAT MÜESSESESİ bırakmak, ve tarihe o suretle geçmek istemiyorum!.. Mesele, memlekette CUMHURİYET'in şahısların hayatına bağlı kalmıyarak kökleşmesidir!" Fethi Okyar ATATÜRK'ün teklifini kabul ederek bir muhalefet partisi kurmasını şöyle açıklar: -"İsmet Paşa'nın hodbinliği, nihayetsiz iddialı tavrı, hudutsuz mevki hırsına eklenen yetersizliği ve etrafında cereyan fecaatler yüzünden memleket bir uçuruma doğru sürüklenmekte iken, haykırmamak elimden gelmiyordu!" Serbest Fırka'ya giren Ağaoğlu Ahmet Bey de durumu, ATATÜRK'ün önünde İsmet Paşa ile şöyle tartışmıştı: Ağaoğlu -"Paşam, öyle bir çevre içinde yaşıyoruz ki, Hükümet'in icraatını tenkit için kimsede şevk ve cesaret bırakılmamıştır." İsmet - "Emekli Kanunu Fırka'da müzakere edilirken, pekala siz de söz aldınız ve kanunu tenkit ettiniz." Ağaoğlu - "Tenkit ettim, ama neye yaradı?..Ben kürsüde iken, sözlerimi mebusların tasvip ettiğini yüzlerinden ve hallerinden görüyordum... Fakat hemen kürsüye geldiniz ve kanunu savundunuz!.. Ondan sonra da bana hak veren mebuslar kanunu kabul ettiler." Bahsedilen kanun "bir saat" vekil sandalyesinde oturan bir zatın, vekillikten çekildikten sonra 150 lira emekli maaşı alması hükmünü ihtiva ediyordu!.. Bu, o güne göre inanılmaz yükseklikte bir maaştı!.. "ATATÜRK, bunun üzerine Fethi Bey'e, "Fransa'da vaziyet nasıldır?" diye sordu... Fethi Bey: - "Fransa'da düşen vekillere böyle bir emekli maaşı söz konusu olmaz!.. Böyle bir kanun geçse, kamuoyu kıyameti koparır," cevabını verdi." Bu söz üzerine İsmet Paşa şu hayret verici cevapla kendini savunmuştur: - "Bu kanun sadece vekillere değil, mebuslara da emeklilik hakkını temin ediyor!.. Ahmet Bey idealisttir... Gerçeklerden anlamaz!.. Ben Hükümet Reisi sıfatıyla mebus arkadaşlarımın menfaatine ilişkin bu meselede muhalif kalamazdım!... PARA MESELESİ'dir!.. Gerçeklere riayet lazımdır!" Görüldüğü gibi, İsmet Paşa milletvekillerine şahsi menfaat temin eden kanunlar vasıtasıyla onları safına çekmesi bir yana; milletvekillerinin kendi maaşlarını fahiş oranlarda yükseltip, kendilerine olmayacak imtiyazlar tanıyan kanunlar çıkartmalarına da, emsal teşkil etmiştir!.. MİLLET'in nefretini çeken bu uygulama, İsmet Paşa ile başlamıştır!. Neticede, halkın kendisine olan tepkisini, ATATÜRK'e karşı imiş gibi göstermeyi de başardı bizim İsmet Paşa, ve muhalif partiyi 3 ayda ekarte etti!.. Kemal Tahir bunu şöyle anlatır: - "Serbest Fırka kapanmadan iki gün önce Cumhuriyet'te Yunus Nadi: "Ya partinin başına geç, devrimleri koru, ya da biz sensiz bunu yapacağız!." diyordu." "Yunus Nadi bu gücü kendinde bulamazdı!.. Öyleyse partiyi eline geçirmiş olan İsmet Paşa, GAZİ'yi göreve çağırıyordu!.. (Yoksa) GAZİ'yi sarsalamak kimin haddine?.." "GAZİ politika yaptı, Fethi Bey'i İsmet Paşa'ya kurban verdi!.." "Ancak uzun yıllar sonra, İsmet Paşa'yı görevden alıp Celal Bayar'ı başbakan yapabildi!.." ATATÜRK "politika" yaptı, ama mecburdu!.. Koca GAZİ, memleketi yöneten partiyi İsmet'e kaptırdığını, aslında Meclis'te hiç te güçlü olmadığını sezmişti!. Fethi Okyar da bu gelişmeye, yanlış hedefler seçerek yardımcı olmuştur... Onun yanlış tercihleri, partisinin gerici bir hüviyet almasına yol açmıştı. 3 ay içinde partiyi kapatmak zorunda kaldı... İsmet Paşa olaydan daha da güçlenmiş olarak çıktı... 1937'e kadar rakipsiz kaldı!..Şevket Süreyya bu konuda şöyle yazar:............................................................................... - "İsmet Paşa her şeye rağmen TEK PARTİ ADAMI idi ve öyle kalacaktı!.." - "Hatta bir kısım politikacılar, GAZİ'nin yeni bir parti yaratma teşebbüsünü, "İsmet Paşa'nın sivrilmiş otoritesi"ne ve "söz sahipliği"ne karşı saydılar... Onlara göre GAZİ, artık harf, dil, tarih ve kültür işlerine kendini vermişti... HER ŞEY GAZİ'NİN ELİNDE GÖRÜNMEKLE BERABER, İSMET PAŞA HÜKÜMETTE TEK SÖZ SAHİBİ GÖRÜNÜYORDU!.." Gerçekten öyle idi!.. ATATÜRK CHP'yi İsmet'e bıraktığı gibi, şahsiyetleri açısından Meclis'e girmesini istediği bir kaç kişinin dışındaki mebusların tercihine de karışmazdı!.. GAZİ'nin aslında parti teşkilatının tercihine bıraktığı sayının büyük kısmı için, İsmet ne yapar eder, kendine çok yakın ve sadık adamların listeye alınmasını ve seçilmesini sağlardı... Arada bir çıkan muhalifleri de terörü ile sindirirdi... Böylece Meclis görüşmelerine fazla katılmayan, Köşk'ten çıkıp halkın arasına fazla karışamıyan GAZİ'ye her şey, "süt liman" görünürdü. Yalnız burada iki hususu birbirinden ayırmak gerekir... İSMET'in GAZİ'yi aldattığı bir gerçektir!... Ama bu durumu, bazılarının yaptığı gibi "ATATÜRK, İsmet Paşasız bir şey yapmazdı" diye yorumlamak son derece yanlış olur. Böyle düşünenler ATATÜRK'ün bir gün sofrasında "Bir lokma ekmek yiyor, bir kadeh rakımı şuracıkta rahat içiyorsam, bunu İsmet'in sayesinde yapabiliyorum!" demiş olmasına bağlarlar... Halbuki ATATÜRK'ün çok yakını KILIÇ ALİ, hatıralarında "olayın başka türlü olduğunu, ATATÜRK'ün bu sözü ettikten sonra karşısında oturanlara göz kırptığını, yani İsmet'in böyle kendini bir halt sanmasıyla dalga geçtiğini" anlatır!.. (Bakınız: ATATÜRK'ÜN HUSUSİYETLERİ, Cumhuriyet Yayınları 1998) İşin kandırmaca, aldatmaca yönü çok önemlidir!.. İsmet, GAZİ'nin çevresinde öyle bir "koruma" halkası oluşturmuştu ki, istemediği kimse o kordonu aşıp GAZİ'ye kolay ulaşamaz, GAZİ de canının istediği gibi Köşk'ten ayrılamazdı!.. Bir seferinde tek başına "kaybolup" şehre inmişti de, adeta yer yerinden oynamıştı!.. Kemal Tahir şöyle diyor: "Cumhuriyet döneminde de azgın BATICILIK yapıldı... O kadar ki, takvimimizi, ağırlık, uzunluk ölçülerimizi bile değiştirdik!.. Tek BATI'ya benziyelim diye!." BATI'dan alınanlar sadece yukarda sayılanlardan ibaret değildi!.. Alfabemizi, kıyafetimizi, tatilimizi, saatimizi; nikah, cenaze, yemek sistemimizi; hukuk sistemimizi, devlet idaremizi, hatta laiklikle dinimizi, inancımızı değiştirdik. Bunların içinde en komiği de "şapka inkılabı(!)"dır. GAZİ bu hataları nasıl yaptı?.. Sözlerini inceleyince görüyoruz ki, kendisi AMANSIZ bir BATI DÜŞMANI'dır!. Davranışlarını inceleyince görüyoruz ki, ATATÜRK BATI İLE HİÇ BİR İTTİFAKA GİRMEMİŞTİR!.. Çünkü o BATI'yı insafsız SÖMÜRGECİ ve ZALİM görür!.. MAZLUM MİLLETLER'in BATI HEGOMONYASI'ndan kurtulacağı günün hayalini kurar!... Peki, nasıl oldu da, GAZİ böyle bir gaflete düştü?.. Belki BATI'ya benzer bir hüviyet kazanırsak, BATILILAR'ın bizi rahat bırakacağını düşünmüştür... Çünkü o dönemde LOZAN sonuçlarını hazmedeyen BATILILAR, her yönden yeni DEVLET'i sıkıştırıyorlardı!.. Bir ihtimal de GAZİ'nin "MUASIR MEDENİYET"i BATI'da gördüğü için; ve bir dönem KÜLTÜR, MEDENİYET ve TEKNOLOJİ'yi AYNI telakki ettiği için; BATI özelliklerini almamız gerektiğini düşünenlere uymuş olmasıdır... Bizce hatası buradadır. GAZİ bu konuda saf davranmıştır!.. Eğer yaşayıp 2. Dünya Harbi'ni görseydi, BATICI uygulamalardan hemen vazgeçerdi!.. GAZİ, Almanlar'ın Polonya'da yaktığı insanları, İtalyanlar'ın Habeşistan'da yaptıklarını, ve atom bombasının Japonya'da öldürdüğü masum insanları görseydi, BATI'nın MUASIR MEDENİYET'in değil, sadece TEKNOLOJİ'nin merkezi olduğunu farkeder, KÜLTÜR ve MEDENİYET'imize el değmesine izin vermezdi!.. MUSTAFA KEMAL PAŞA zaten 1920'lerden beri hep ŞARK'ı savunmuştu!.. Peki, nasıl oldu da GAZİ olunca bir dönem BATI rüzgarına kapıldı? Buna cevap vermeden, enteresan bir nokta üzerinde durmak gerekir... Terakkiperver Fırka, Serbest Fırka ve Demokrat Partı hareketi, hiç bir zaman ATATÜRK'e karşı değil; hep İSMET PAŞA'ya karşı olmuştur!.. Meclis de, halk ta 1921'den beri İSMET PAŞA'yı sevmezdi!.. İSMET, Meclis'i zamanla geleceğini kendisine bağlıyanlar ile doldurmuş, ama MİLLET'in sevgisini asla kazanamamıştır!.. Çünkü TÜRK İNSANI inanılmaz sezgisi ile bu BATICI eğilimin, bu BATICI uygulamanın ATATÜRK'ten değil de, İSMET PAŞA'dan kaynaklandığını bilir!.. Rauf Orbay'ın dediği gibi, İSMET PAŞA Lozan'dan çok değişmiş ve yurda tekrar MANDACI olarak dönmüştür!.. Ve yine Rauf Orbay'ın belirttiği gibi, bir kaç hafta kaldığı Avrupa'dan sanki bir "uzman" edasıyla gelmiş ve ne yazık ki MUSTAFA KEMAL'i de kandırmış, fikirlerini ona empoze edebilmiştir!.. Mesela 17.2.1929'da ilk "öztürkçe" konuşmayı ATATÜRK DEĞİL; İSMET yapmıştır!.. Yani dilin bozulması İsmet'in marifetidir... GAZİ bu akıma 1935'e kadar kapılmış, daha sonra vazgeçmiştir. Onun için biz diyoruz ki, bu BATI TAKLİTÇİLİĞİ İSMET'İN MARİFETİDİR!.. Allem etmiş, kallem etmiş, GAZİ'ye allayıp pullayıp yutturmuştur1.. "KUR'AN'I ve EZAN'ı TÜRK milletinden daha güzel okuyan yoktur" diyen ATATÜRK'e; bu dinsiz adam "Türkçe" EZAN'ı kabul ettirebilmiştir!.. Bizce GAZİ'NİN EN BÜYÜK HATASI, daha İSTİKLAL Savaşı'nın ilk günlerinde İSMET PAŞA'YI BERTARAF ETMEMESİ OLMUŞTUR!.. "Peki, her şeyi İsmet yaptıysa, o zaman 1930'dan sonraki hızlı sanayileşme her gücü elinde tutan İsmet Paşa'nın başarısı sayılmaz mı?" denilebilir... Hayır!.. O başarı da onun değildir!.. Serbest Fırka olayı memlekette her şeyin A'dan Z'ye bozuk olduğunu ortaya koymuştu... Halk sefalet içinde idi. EKONOMİ, Serbest Fırka'nın kapatılmasından sonra bizzat ATATÜRK tarafından ele alındı... Bir ARAŞTIRMA konusu yapıldı... MİLLİ EKONOMİ'nin hemen bütün alanlarını kapsayan PLAN anlayışı ortaya çıktı... SANAYİ alanında eski dost SOVYET RUSYA'ya müracaat edildi... Oradan gelen Profesör Pavlov başkanlığındaki Sovyet heyeti, TÜRK uzmanlar ile memleketi dolaşarak bir rapor hazırladı, İktisat Vekaleti'ne verdi... Bu rapor 1. Beş Yıllık Sanayi Planı'nın temelini teşkil etti. ATATÜRK, İsmet'in bürokratik devlet anlayışı ile hakiki anlamda bir gelişme olamıyacağını farketmişti!.. Onun kararlı tutumu sonucu İsmet, bazı değişiklikler yapmak zorunda kaldı... 1932 yılında ATATÜRK'ün ısrarı ile İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey'i görevden alarak yerine İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar'ı getirdi!.. Ondan gelen teklifleri uygulamak zorunda kaldı. Aslında Serbest Fırka denemesi sırasında Fethi Bey, Celal Bey'i de partiye almak istemiş, ancak İsmet buna engel olmuştu. Celal Bey ta 1921'de İktisat Vekili iken şöyle demişti: - "DEVLET sosyalizmine muarız olanlar, FERDİYET'i kuvvetli SERMAYE'si mebzul memleketler ahalisidir... TANZİMAT'tan beri elverişsiz şartlar altında AVRUPA KAPİTALİ'nin memleketimize imtiyazlı bir şekilde girmesinin ve iktisadi kaynaklarımıza hakim bulunmasının esef verici neticeleri gözönündedir!" ( Ş.S. Aydemir, İkinci Adam, Cilt 1 sf.413) Celal Bey, bu sözlerine rağmen, 1924'de İş Bankası'nın başına getirildiğinde İzmir İktisat Kongresi'nin "liberal" sayılabilecek kararlarına uygun davranmış, özel teşebbüsün gelişmesini sağlamaya çalışmıştı... 1932-1938 arasında DEVLETÇİ, 1946'dan sonra da LİBERAL olması; onun DOKTRİNCİ olmadığını gösterir. İsmet Paşa ancak Serbest Fırka'nın kurulduğu Ağustos 1930 tarihinde "mutedil devletçiliği" savunmaya başlamıştır ama; zamanla DOKTRİNCİ, BÜROKRATİK bir DEVLETÇİ olmuştur... Halbuki ATATÜRK asla DOKTRİNCİ bir DEVLETÇİLİK gütmemiştir!.. O, politikasında günün ihtiyaçlarına göre değişiklik yapardı. İsmet Paşa ise CHP'nin 6 okuna rağmen, 1946'da DEMOKRAT PARTİ'nin LİBERAL politikasının ilgi görmesi üzerine, DEVLETÇİLİK'ten "fırt" diye dönmüş; 1970'li yılların "ORTANIN SOLU" uydurma prensibine kadar "devletçiliği" bir kenara bırakmıştır!.. İsmet, tam bir eyyamcıdır!.. Gerçek ihtiyaca göre değil; rüzgara göre yön değiştirir!...................................... İsmet eyyamcı da, onun CHP'si değil mi?.. 1990'larda, 2000'lerde CHP hep "sosyal demokrat"tır ama, bütün özelleştirmelerin altında imzası vardır. DEVLETÇİLİK unutulup gitmiştir! İsmet Paşa Hükümeti, OSMANLI Devletinin borçlarını öder... 1930 yılında 49.5 milyon lira ödenmiştir... Bu gider bütçesinin .6 idi!.. Üstelik 1929'da dünya iktisadi buhranı başlamış, bizim ihracatımız düşmüştü!.. Halbuki İsmet Paşa o yıl Lozan'daki kayıt ve kısıtlamalar kalkacağından çok rahatlıyacağımızı sanıyordu... Ticari piyasada iflaslar aldı yürüdü... Vergi tahsilatı düştü. 1924-1930 arası yorgun fakat aceleci uygulamaları; 1930'dan sonra ATATÜRK'ün hastalığının başlamasına rağmen, yeni bir canlılık ve tutarlılık kazandı... Bir merkez bankası olmadığı halde para istikrarı korundu... Bütçe gelirleri düştüğü halde denge sağlandı. Bütün dünya ticareti sarsıldığı halde bizde dış ticaret dengesi muhafaza edildi... Demiryolu inşaatı sürdüğü gibi, yabancıların elindeki demiryolları da satın alındı. Sümerbank, Etibank gibi bankalar kuruldu. Yeni sanayi işletmeleri açıldı... 5 yıllık planlı döneme geçildi. Şevket Süreyya 1931'den sonra başlıyan PLAN çalışmalarının dahi, İsmet Paşa hükümeti tarafından arzu edilen seviyede götürülemediğini, Rusya'dan alınan 8 milyon altın dolarlık kredinin de, ilgisizlik yüzünden tam kullanılamadığını belirtir!.. (Menderes'in Dramı sf.345) Kısacası, SANAYİLEŞME başarısı ATATÜRK'le, 1932'de İktisat Vekili olan CELAL BAYAR'a aittir... İsmet ise, sözde küçük sanayii korumak için hazırladığı Muamele Vergisi ile büyük sanayiin gelişmesine sekte vurmuştur!.. Güya lüzumsuz rekabeti önlemek için çıkartılan Sür Prodüksiyon Nizamnamesi de bir gelişmeyi engelleme vesikasıdır... Ş.S.Aydemir ise, bilhassa ikinci uygulamadan Celal Bayar'ı sorumlu tutar. Bu doğru bile olsa, bizce 1924-1932 arasında da, 1932-1937 arasında da İsmet Paşa Başbakan idi... Birincisinde olmayan SANAYİ ikincisinde nasıl kuruldu?.. Değişiklik ne idi?.. Değişiklik ATATÜRK'ün müdahalesi ve Celal Bayar'ın bakanlığı idi!.. Elbette bu değerlendirmemiz Celal Bayar'ın gelmiş geçmiş hatalarını aklamaya yetmez, ama farkı ortaya koymaya yeter. DEMİRYOLU AĞLARI da bizce İsmet Paşa'ya mal edilemez!.. Delilimiz de, onun Cumhurbaşkanlığı döneminde bu seferberliğin BİR DAHA BAŞLAMAMACASINA durmasıdır! ATATÜRK döneminde TÜRKİYE "ipotek"le borçlanmıyordu... Kapitalist ve emperyalist dünyaya, yabancı kontrolüne karşı asil bir direniş vardı. O yüzden dünya İKTİSADİ BUHRAN'ına rağmen herşey aksaksız hazineden vadesinde ödeniyordu... Bütçemiz, ödeme dengemiz güçsüzdü, ancak vatan gene demirağlarla örülmeye devam ediyordu. İsmet, 1932 yılına kadar ATATÜRK'le fazla zıtlaşmamıştır... Ancak İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey'in ATATÜRK'ün müdahalesi ile istifa etmesi, yerine Bayar'ın adeta zorla getirilmesi, İsmet'i korkunç kinlendirdi... Bu olayı gurur meselesi yaptı. Bir gece ATATÜRK'ün sofrasında aniden tepkisini gösterdi... Ortaya koyduğu tavra, "terbiyesizlik" demek daha doğru olur. O tarihe kadar ATATÜRK'ün karşısında "süt dökmüş kedi" gibi duran, her dediğine "hay hay" cevabını veren, azarlandığında boynunu büküp susan İsmet; bir gün birden efelendi. ATATÜRK'ün o akşam sofrasına davet edildiği halde, vaktinde "teşrif" etmedi...Sofrada buz gibi bir hava esti. Nihayet İsmet kapıda göründü. Etrafına bakmadan boş bir sandalyeye oturdu... Cebinden bir akşam gazetesi çıkarıp GAZİ'nin yüzüne doğru açtı, sözde okumaya başladı... GAZİ'nin sorularını, latifelerini cevapsız bıraktı!.. Sabrı tükenen ATATÜRK, bazı hatıra yazarlarına göre: - " İsmet, haddini bil! Yoksa seni ayağımın altında tahtakurusu gibi ezerim!" dedi... Sofrayı dağıttı, İsmet'i bir odaya çekti!..Ne konuştular bilinmez ama, olay yatışmış göründü. Taa 1937'e kadar!.. İsmet, ATATÜRK karşısındaki bütün pısırıklığına rağmen, o gün niye "arslan" kesilmişti?..Bizce sebep açık!.. İsmet, bunca yıl sinsi sinsi ATATÜRK'ün altını oymuş, Parti'yi ve Meclis'i o mahut terörü ile ele geçirmişti!.. Kendini "silinmez" zannediyordu!.. (11) Bütün bunlara rağmen zılgıtı yiyince tekrar "kedi"ye dönmüştür. 1937'de, Başbakanlığının son günlerinde tekrar küstahlaşıp ATATÜRK'ün yüzüne karşı "Sofradan emirler alıyoruz!" demiştir... Halbuki ATATÜRK, 1923'DEN SONRA HÜKÜMET İŞLERİ'NE HEMEN HİÇ KARIŞMAMIŞTIR!.. Bakan ve milletvekili maaşlarına yapılan zam hikayesini daha önce anlatmıştık... O olayı da soruşturmuş, ancak karışmamıştı.. Bunda kendisinin DEMOKRAT RUHLU olması önemli yer tutar... Ancak İsmet'in onu KÖŞK'E adeta HAPSETMESİ de unutulmalıdır!.. Ancak ATATÜRK sadece DIŞ SİYASET ile yakından ilgilenirdi... Bu yüzden Dışişleri ile ilgili önemli yazışmaların birer sureti ona gelirdi... Özellikle 1933 yılından sonra hiç bir uluslararası gelişmeyi kaçırmaz olmuştu... Balkan Paktı, Sadabat Paktı, Hatay meselesi hep ATATÜRK'ün yakın ilgisi sonucu elde edilmiş başarılardır. Bir ara öyle oldu ki, DIŞ MÜNASEBETLER Ankara'dan değil, ATATÜRK'ün bulunduğu Florya Köşkü'nden idare edilir hale geldi... Üstelik ATATÜRK'ün bazı tesbitleri ne İsmet Paşa'nın, ne de Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın düşüncelerine uyuyordu. Bir gece sabaha kadar süren çekişmeli muhabere sonunda ipler koptu... Konu, Akdeniz'de korsanlığın önlenmesini ele alan Nyon Anlaşması'ydı... ATATÜRK İsviçre'de bulunan Tevfik Rüştü Bey'i doğrudan aramış, görüşmüştü... İsmet te bunu hazmedememişti!.. Önce Bakanlar Kurulu'unu topladı: " Bu bir hükümet buhranıdır... İstifa etmeyi düşünmüyor musunuz?" diye onları da kışkırtmaya çalıştı... Bakanlar bu olayı, zaman zaman ATATÜRK ile İsmet arasında meydana gelen sürtüşmelerden biri olarak aldılar, fazla tepki göstermediler. Bunun üzerine bir güzel azar işittiler... Tam İsmet İstanbul'a gitmeye hazırlanıyordu ki, ATATÜRK Ankara'ya geldi. Halbuki ATATÜRK hükümet görüşünün değişmesi için bir baskı yapmamıştı... Nitekim anlaşma İsmet'in görüşlerine uygun olarak 14.9.1937'de imzalandı. 17 Eylül'de Bakanlar Çankaya'ya davetli idiler... Ancak İsmet gitmeden Anadolu Klubü'ne uğramış, bol miktarda viski içmişti. Çankaya'daki sofrada ATATÜRK sözü "Zıraat işlerinin iyi gitmediğine" getirdi... Zıraat Vekili Muhlis Erkmen'i tenkit etti... Kafası dumanlı İsmet:........................................................ " Yani Zıraat Vekili'nin çekilmesi isteniyor!.. Tıpkı bundan evvel yapıldığı gibi fikrim alınmaya lüzum görülmeden vekillerim istifaya icbar ediliyor... En mühim memleket davaları hep sofra başında kararlaştırılıyor! Sofradan emirler alıyoruz!" diye isyankâr bir eda ile konuştu... ATATÜRK müthiş sinirlendi! Bu olaydan bir gün sonra (20.9.1937) trenle İstanbul'a giderken ikisi bir kompartımana kapandılar... ATATÜRK İsmet'e şunları söyledi:............................................................ -"Ben şimdiye kadar her işte mutabık olduğumuzu sanıyordum... Dün geceki halinden ANLADIM Kİ, YANILMIŞIM!.. Madem ki aramızda mutabakat yoktur, bu vaziyette artık teşrik-i mesai edemeyiz...Celal Bayar'a ne dersin?.." İsmet hemen dalkavuklaştı:..................................................... -"İsabet buyurdunuz!.. Her hususta olduğu gibi!" Bu şekilde hiç beklemediği bir şekilde Başbakanlık'tan alınıp yerine İktisat Vekili Celal Bayar getirilince, çok şaşırdı!.. Tekrar eski sünepe haline döndü......................................................................................................................................... İsmet Bozdağ bir eserinde ATATÜRK'le İsmet'in daha sonraki 3. büyük ve son kavgasını da uzun uzun anlatır... Aynı asansöre gülerek binen ikili, kavgalı çıkarlar!.. Çünkü İsmet içerde "Çalışırken içmiyorsunuz. Bu sağlığınıza iyi geliyor. Vazifeden ayrıldığıma seviniyorum" demiş... ATATÜRK te, bu ifadeyi "Ben Başbakan iken bütün işleri ben yapardım, sen keyfine bakardın... Celal Bayar gelince, onun beceriksizliğinden dolayı hükümet işleri ile ilgilenmek durumunda kaldın!" mânâsına almış... korkunç sinirlenmiş!.. İsmet'i, "Sen hangi işi benim desteğim olmadan hak ettin?" diyerek çok kötü benzetmiştir!.. İsmet, derhal pişman olmuş,"Beni siz yarattınız!.. Siz olmasaydınız, ben bir hiçtim" diye yaltaklanmıştır ama, ATATÜRK artık onu defterden tamamen silmiştir!.. ATATÜRK'ün bu toplantıdaki: - "Ben başvekillere değil, DEVLET'imin, MİLLET'imin işlerine yardım ediyorum... Bu işleri bir yere kadar İsmet Paşa götürür; bir yerden sonra Celal Bey taşımaya başlar... Hiç kimsenin kerameti kendinde görme hakkı yoktur!.. BİR DEVLET ADAMI, KERAMETİ KENDİSİNDE GÖRMEYE BAŞLADI MI, DEVLET ADAMLIĞINI BİTİRDİ DEMEKTİR!" sözleri bütün DEVLET ADAMLARI'na ibret olacak niteliktedir!.. ATATÜRK, İsmet'in başbakanlıktan ayrıldıktan sonra rahat durmıyacağını bildiği için kendisine Londra Büyükelçiliği'ni teklif ettirmiştir... Tevfik Rüştü red cevabını getirince de,"Hımm, demek bizimle uğraşacak," demiştir!.. Gerçekten de İsmet adını unutturmamak için çeşitli oyunlara girişmiş, mesela Hipodrum'a at yarışı seyretmeye gidip halkın arasına oturmuş, halk ta bu tevazuyu (!) görünce kendisini alkışlamıştır!.. ATATÜRK, bu olayı da "İsmet Paşa'yı ben bilirim, bizim zayıf anımızı kollayacaktır," diye değerlendirmiştir!.. İsmet, başvekil olduğu 14 yıllık dönemde, hem başedemediği yolsuzluklara karşı donkişot gibi çıkışlar yaparak puan toplamış; hem de bu yolsuzlukları yapanların kendilerini "ATATÜRK'ün yakını" olarak göstermesini kullanıp, onun adını lekelemiştir!.......................................................................................................................... ATATÜRK son yılında, İsmet tarafından cezalandırılmış Hasan Rıza Sayak, Nuri Conker, Kılıç Ali, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü ve Başbakan Celal Bey'in bulunduğu bir toplantıda Bayar'a seçimlere ne kadar kaldığını sormuştu... Bayar'ın,"Daha biraz vakit var, ama siz ne derseniz o olur," demesi üzerine gözlerinin içine bakarak, "Yapabilir misin?" demişti!.. Seçimlere daha 1.5 yıl vardı... ATATÜRK'ün amacı bir erken seçimle hem İsmet'i, hem de onu tutan Refik Saydam ve avanesini ekarte etmekti!.. Ne yazık ki bu plan gerçekleşmemiştir. İsmet Paşa, özellikle 1938'de ATATÜRK'ün hastalığı sırasında bir sürü dolaplar çevirmiş, bunların farkına varan ve onu artık ülke için tehlikeli gören ATATÜRK, yanına çağırmış; İsmet korkusundan gitmemiştir!.. ATATÜRK ölüm döşeğinde; kendi yapamadığı işi, yani bu adamın ortadan kaldırılmasını, VASİYET etmiştir!.. Emrinin yerine getirileceğinden emin olarak da, İş Bankası'ndaki hisselerini İsmet'in çocuklarına bırakmıştır... Yetimlik çekmesinler diye!.. Şükrü Kaya bu konuda şöyle der: - "ATATÜRK kendi yerine İsmet İnönü'nün geçmesini memleket için tehlikeli görüyordu!.. Biz de o kanıdaydık... ATATÜRK bu düşüncesini Bayar'a açıklamıştı!.." (İsmet Bozdağ, Bitmeyen Kavga) Bu konuda çok rivayet vardır...ATATÜRK kendisinden sonraki durumu ilk değerlendirmesinde: - "Ben hasta yataktayım... Celal Bey de hasta, yatıyor... Fevzi Paşa'nın da şekeri var... Ne olacak, bilmem!" demiştir... Kılıç Ali bu konuda "ATATÜRK'ün söylediği sözler arasında bu iki isimden başkasından bahsetmemesi, o zaman hepimizin dikkatini celbetmişti," der... Bu arada, ATATÜRK'ün yaveri Salih Bozok, bir mektupla ATATÜRK'e siroz teşhisi konduğu sırrını İsmet'e duyurdu... Mektubun bir yerinde de "Ne tedbir alınır, bilmem" diyordu... ATATÜRK bu mektubu öğrenince fena halde hiddetlendi!.. Bozok'u çağırıp, "İsmet Paşa'ya neden benden bahsediyorsun?..Bunun mânâsı nedir?..Bu hareketini hiç beğenmedim," diyerek azarladı. 5 Eylül 1938'de ATATÜRK durumu bir kere daha değerlendirerek şöyle demişti: "Evvela akla İsmet paşa gelir... Fakat nedense umumun sempatisini kazanamadığı görülüyor!.. Bir de Mareşal Fevzi Çakmak var... Kimse ile münazaa halinde değildir... Bu itibarla bence Devlet Başkanlığı için en münasip arkadaş odur." Hasan Rıza Soyak bu konuda şöyle yazar:........................................................................................................................... - "Söylediklerinden anladım ki, ATATÜRK İsmet Paşa'nın tenkide tahammülsüzlüğü, hoşgörü hassasını yetersizliği, gerek Hükümet, gerekse Parti başında selahiyet ve mesuliyet sahibi arkadaşlarının yetki ve haklarına lüzumu kadar, hatta bazen hiç itibar etmiyerek her işi yalnız kendi arzu ve fikirleriyle yürütmeye çalışmasını beğenmemekte; memleketi o zamanlar Avrupa'da mevcut ŞEF idarelerine götüreceğinden endişe etmektedir!.. Belliydi ki, bir süre önce Recep Peker'in Avrupa seyahatinden döndükten sonra Parti kongresinde teklif edilen nizamname ve programın FAŞİST esaslarını unutmamıştı." - "İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı'na geçer geçmez, hiç bir ciddi sebep ve lüzum olmadan kendisini MİLLİ ŞEF ve partisinin değişmez başkanı ilan ettirmesi ve bu hali uzun süre devam ettirmesi, derin ve uzak görüşlü BÜYÜK ADAM'ın endişelerinde ne kadar haklı olduğunu ispat etmiştir!.." (Hasan Rıza Soyak, ATATÜRK'ten Hatıralar) ATATÜRK'ün İsmet Paşa'nın mülevves vücudunu ortadan kaldırmaya kesin karar verdiğini gösteren bir başka olay da şudur:................................................................................................................................................................................... ATATÜRK'ün kendisini müteaddit defalar çağırmasına rağmen gitmekten korkan İsmet, nihayet zorla götürüleceğini düşünerek yola koyulur... İstasyona gidip kompartımana yerleşir. Ancak Dr. Refik Saydam "Olmaz Paşam! Gidemezsiniz!.. Görmüyor musunuz, sizi öldürecekler!.. Eğer israr ederseniz, lokomotifin önüne yatarım" der... İsmet bunun üzerine vazgeçer... (İsmet Bozdağ, Bitmeyen Kavga) İsmet ise olayı şöyle anlatır: - "Beni İstanbul'a götürmek için Şükrü Kaya ve onun tertibinde ansızın bir gayret belirdi... Ben de istiyordum. Fakat Şükrü Kaya tertibindeki bu gayret, yakın arkadaşlarımın dikkatini celbetti... Kat'iyen bırakmadılar!.. Onlar haklı ve isabetli çıktılar!.." (İsmet İnönü, Hatıralar) Acaba hangi hususta haklı çıktılar?.. ATATÜRK'ün artık kendine HAYAT HAKKI bile tanımadığında mı?.. Ne var ki, sinsice ATATÜRK'ün kuyusunu kazan İsmet, daha önce anlattığımız gibi Parti'yi ve Meclis'i istediği gibi teşkil etmişti!.. TOPAL OSMAN gibi
 
   
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol